Ardından Bizans ve Selçuklu dönemi yaşandı. 1516’da Osmanlı şehri oldu.
1918’de Fransız işgaline uğradı. 1938’de bağımsız bir devlet statüsü
kazandı. 1939’da da Hatay Devlet Meclisi’nin verdiği kararla Türkiye’ye
bağlandı. Kentin Tarihi Dokusu Antakya’nın tarihi kent dokusunu tanımak
için Asi nehrinin üst yanını dolaşmak gerekir. Yeni kent şehre giriş
tarafında ve nehre kadar olan bölümdedir.
Kentin tarihi dokusu büyük ölçüde korunmuştur. Kent farklı dinlerden
insanların yıllardır bir arada yaşadığı, dışarıdan fazla göç almadığı
için de fazla bozulmamış bir yapıdadır. Eski Antakya evleri, kemerli bir
yapıyla bir arabanın zar zor geçebileceği taş döşeli ara sokaklara
açılır. Sokakların ortası, yağmur sularının akabilmesi için geniş bir
oluk gibi düşük seviyelidir.
Evlerin hemen hepsine bir avluyla girilir. Avluların kimisi, merdivenle
çıkılan birinci kattadır ve yaşam diye nitelenen bölüme bu avlulardan
geçilerek girilir. Birinci katlar taş, ikinci katlar bağdadidir.
Evlerin dış görünüşü sadedir ama içerideki taş ve ahşap işçiliğiyle
yağlı boya süslemeler göz alıcıdır. Zeminleri göz alıcı renklere sahip
karo taşlar süslemektedir. Kentte görmeye değer tarihi yapıların önemli
bölümü Kurtuluş Caddesi üzerindedir. Şehrin ana caddelerinden biri olan
ve çok sayıda dükkanın sıralandığı cadde üzerinde; Ulu Cami, Habib
Neccar Camisi ve türbesi, Süveyka Camisi, Katolik Kilisesi görülebilir.
Giriş kapısı üzerindeki freskleriyle dikkat çeken Ortodoks Kilisesi ise
Kuruluş Caddesi’ni Meydana bağlayan ara caddelerden biri üzerindedir
ve dar bir pasajla büyük avlusuna girilmektedir. Eski kentle yeniyi
birbirine bağlayan köprü, eski taş köprünün yerine yapılmış. Son derece
sağlam olan tarihi taş köprü, Amik ovasının kurutulması için uygulamaya
konan projeye kurban gitmiş. Köprü çevresinde tarihi Antakya evlerini
görmek mümkün.
5 Ocak 2013 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Sayfamızı Beğenmenizle
Mutluluk Duyarız
Mutluluk Duyarız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder